2IVx. MisafirZiyaretçi 17 Kasım 2010 Mesaj 1 ben atatürkün inkılaplarıyla ilgili şiir bir şey mmmmmmmmmmmmmmm. EN İYİ CEVABI Hilla verdi Alıntı Misafir adlı kullanıcıdan alıntı ben atatürkün inkılaplarıyla ilgili şiir bir şey mmmmmmmmmmmmmmm. Atatürk devrimleriNiye ağlıyoruz ki on Kasımlarda giden Et kemikten yapılı sadece fani beden Atatürkçülük fikri yıllardır devam eden Atatürk devrimleri yıkılmaz bir kaledir Anlattı nutuk ile kendi evrimlerini Kurduğu Cumhuriyet ve de devrimlerini Teslim ettiği gençlik bütün birimlerini Devrimlere kullanır, her birisi haledir Bize bahsettiğiniz iç ve dış tüm düşmanlar Yok, etmek için sizi fırsat kollar şişmanlar Gaflet uykusundalar yarın belki pişmanlar Her zaman yedikleri haram bir nevaledir Dün Kemalist karşıtı söylemlerde bulundu Bu gün Kemalistlerin yanlarında olundu Bu tür takiyyelere hep kayıtsız kalındı Bunların tüm amacı haksız bir ihaledir Her zamanda vardılar düşmanları ülkenin Çok sağlam temellerde Cumhuriyetin senin Yıllar önce bizlere gösterdiğin ilkenin Peşinde koşar gençlik onlar birer laledir Kimi zaman dursak da, muasır medeniyet Tek hedefimiz oldu, bizdeki kutsal niyet Bütün ilkelerine gençlik oldu emniyet Büyük devlet olmaya her olay merhaledir Bu gün senin adından rant kavgası yapanlar Senin adını anıp yanlış yola sapanlar Vatan millet diyerek mala mülke tapanlar Yok olmaya mahkumdur hepsi boş meşgaledir Coşari senle Atam, hep izinde olacak Bu yürek ölene dek hep seninle dolacak Layık olduğun değer hep yerini bulacak Atatürk devrimleri gençliğe meşaledir İbrahim Coşar Atatürk Devrimleri Şapka devrimi, harf devrimi Düzenledi kılık kıyafetini Dünya düzenine yakışır Atatürk devrimleri. Soyadı yasası, kadın hakları İnkılapların can damarı Bağımsızlığın sembolü Cumhuriyetin ilanı. Eğitim ve öğretimde Her şey bir yasa içinde Bir çok yenilik getirdi Atatürk devrimleri. Birkan Soylu Atatürk ilkeleri Atatürk ile atıldı istiklalin temeli Asla gerçekleşmedi düşmanların emeli Türk evladı bunları bilmeli öğrenmeli Mutlak öğrenilecek Atatürk ilkeleri Cumhuriyet tarihin okuyup okutalım O günlerde savaşan şehitleri analım Atatürk ulu önder, gönülde yaşatalım Hep rehberlik edecek Atatürk ilkeleri Başka izim arama yol çizilmiş bellidir Cumhuriyet Ata’nın amacı değil midir Bu ilkelerden sapan ya gafil ya haindir Candan benimsenecek Atatürk ilkeleri Yurtta sulh cihanda sulh, Atatürk düşüncesi Dünyada bir çok lider doğru duydu bu sesi Bu kutsal mirasın şarttır benimsenmesi Yurda ışık verecek Atatürk ilkeleri Atanın çizdiği yol aydınlığı verecek İstiklale huzura bu yolda yürünecek Vatan millet sevgisi her gönüle girecek Türk’e yol gösterecek Atatürk ilkeleri Yusuf Değirmenci KAYNAK Alıntı Misafir adlı kullanıcıdan alıntı ben atatürkün inkılaplarıyla ilgili şiir bir şey istememiştim. Atatürk Devrimleri Şapka devrimi, harf devrimi Düzenledi kılık kıyafetini Dünya düzenine yakışır Atatürk devrimleri. Soyadı yasası, kadın hakları İnkılapların can damarı Bağımsızlığın sembolü Cumhuriyetin ilanı. Eğitim ve öğretimde Her şey bir yasa içinde Bir çok yenilik getirdi Atatürk devrimleri. Birkan Soylu Kaynak HillaZiyaretçi 31 Temmuz 2011 Mesaj 3 Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir. Alıntı Misafir adlı kullanıcıdan alıntı ben atatürkün inkılaplarıyla ilgili şiir bir şey mmmmmmmmmmmmmmm. Atatürk devrimleriNiye ağlıyoruz ki on Kasımlarda giden Et kemikten yapılı sadece fani beden Atatürkçülük fikri yıllardır devam eden Atatürk devrimleri yıkılmaz bir kaledir Anlattı nutuk ile kendi evrimlerini Kurduğu Cumhuriyet ve de devrimlerini Teslim ettiği gençlik bütün birimlerini Devrimlere kullanır, her birisi haledir Bize bahsettiğiniz iç ve dış tüm düşmanlar Yok, etmek için sizi fırsat kollar şişmanlar Gaflet uykusundalar yarın belki pişmanlar Her zaman yedikleri haram bir nevaledir Dün Kemalist karşıtı söylemlerde bulundu Bu gün Kemalistlerin yanlarında olundu Bu tür takiyyelere hep kayıtsız kalındı Bunların tüm amacı haksız bir ihaledir Her zamanda vardılar düşmanları ülkenin Çok sağlam temellerde Cumhuriyetin senin Yıllar önce bizlere gösterdiğin ilkenin Peşinde koşar gençlik onlar birer laledir Kimi zaman dursak da, muasır medeniyet Tek hedefimiz oldu, bizdeki kutsal niyet Bütün ilkelerine gençlik oldu emniyet Büyük devlet olmaya her olay merhaledir Bu gün senin adından rant kavgası yapanlar Senin adını anıp yanlış yola sapanlar Vatan millet diyerek mala mülke tapanlar Yok olmaya mahkumdur hepsi boş meşgaledir Coşari senle Atam, hep izinde olacak Bu yürek ölene dek hep seninle dolacak Layık olduğun değer hep yerini bulacak Atatürk devrimleri gençliğe meşaledir İbrahim Coşar Atatürk Devrimleri Şapka devrimi, harf devrimi Düzenledi kılık kıyafetini Dünya düzenine yakışır Atatürk devrimleri. Soyadı yasası, kadın hakları İnkılapların can damarı Bağımsızlığın sembolü Cumhuriyetin ilanı. Eğitim ve öğretimde Her şey bir yasa içinde Bir çok yenilik getirdi Atatürk devrimleri. Birkan Soylu Atatürk ilkeleri Atatürk ile atıldı istiklalin temeli Asla gerçekleşmedi düşmanların emeli Türk evladı bunları bilmeli öğrenmeli Mutlak öğrenilecek Atatürk ilkeleri Cumhuriyet tarihin okuyup okutalım O günlerde savaşan şehitleri analım Atatürk ulu önder, gönülde yaşatalım Hep rehberlik edecek Atatürk ilkeleri Başka izim arama yol çizilmiş bellidir Cumhuriyet Ata’nın amacı değil midir Bu ilkelerden sapan ya gafil ya haindir Candan benimsenecek Atatürk ilkeleri Yurtta sulh cihanda sulh, Atatürk düşüncesi Dünyada bir çok lider doğru duydu bu sesi Bu kutsal mirasın şarttır benimsenmesi Yurda ışık verecek Atatürk ilkeleri Atanın çizdiği yol aydınlığı verecek İstiklale huzura bu yolda yürünecek Vatan millet sevgisi her gönüle girecek Türk’e yol gösterecek Atatürk ilkeleri Yusuf Değirmenci KAYNAK bloomZiyaretçi 15 Kasım 2012 Mesaj 4 sapka devrimi ile ilgili siir ile ilgili daha fazla bilgi istiyorum vfok acillll nolursunuzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzz..... . Atatürk İlkeleri ile İnkılapların Eşleştirilmesi Atatürk ilke ve inkılâpları ayrılmaz bir bütünün parçaları olarak karşımıza çıkar. Bu sebeple Cumhuriyetimizin ilk yıllarında Atatürk tarafından ortaya konulan bazı inkılâplar devrimler yalnızca tek bir ilke ile alakalı olmayıp, başka ilkeler ile de yakından ilişkilidir. Ancak şunu belirtmek gerekir ki yapılmış olan bütün yeniliklerin asıl kaynağı ve dayandığı temel ilke olan inkılâpçılık ilkesi olarak kabul edilebilir. Zira inkılâpçılık sözcüğü “yenilikçilik” anlamına geldiğinden Atatürk’ün hayata geçirmiş olduğu bütün yenilikleri hem mana hemde sistemin kuruluş felsefesi itibariyle İlkesi ile İlgili İnkılaplar- TBMM’nin açılması- Saltanatın kaldırılması- Cumhuriyetin ilan edilmesi- Siyasal partilerin kurulması- 1921 ve 1924 Anayasalarının hazırlanması- Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi- Ordunun siyasetten arındırılmasıLaiklik İlkesi ile İlgili İnkılaplar- Saltanatın kaldırılması- Halifetin kaldırılması- Şer’i ye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılması- Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması- 1924 Anayasası’ndan “Devletin dini İs lam’dır” ibaresinin 1924 Anayasası’na laiklik ilkesinin girmesi- Maarif Teşkilatı hakkındaki kanunun kabul edilmesi- Medreselerin kapatılması- Kılık Kıyafet Kanunu’nun kabulü Peçe ve Çarşaf giyilmesinin yasaklanmasıHalkçılık İlkesi ile İlgili İnkılaplar- Cumhuriyetin İlan edilmesi- Aşar Vergisinin kaldırılması- Medeni Kanun’un kabul edilmesi- Kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması- Yeni Türk Harfleri’nin Kabul edilmesi- İlköğretimin zorunlu hale getirilmesi- Sosyal hizmet kurumları ve sağlık örgütlerinin oluşturulmasıÇocuk Esirgeme - Kurumu’nun açılması, devlet hastanelerinin açılması, dispanserlerin açılması, Kızılay’ın güçlendirilmesiMilliyetçilik İlkesi ile İlgili İnkılaplar- Yeni Türk Devleti’nin kurulması- Türk Tarih Kurumu’nun kurulması- Türk Dil Kurumu’nun kurulması- İzmir İktisat Kongresi’nin toplanması- Kapitülasyonların kaldırılması- Kabotaj Kanunu’nun kabul edilmesi- Yeni Türk harflerinin kabulü- Yabancıların kurduğu bazı işletme ve kuruluşların millileştirilmesi- Türk Parasını Korunmasına Dair Kanunu’nun çıkarılmasıDevletçilik İlkesi ile İlgili İnkılaplar- I. ve II. Beş Yıllık Kalkınma Planlarının hazırlanması ve uygulamaya sahasına konulması- Etibank’ın kurulması- Denizbank’ın kurulması- Sümerbank’ın kurulması- Milli Koruma Yasası’nın çıkarılması- Ekonominin millileştirilmesiİnkılapçılık İlkesi ile İlgili İnkılaplar- Şapka Kanunu’nun çıkarılması- Kılık-Kıyafette değişiklikler yapılması- Latin Alfabesi’nin kabul edilmesi- Latin Rakamları’nın kabul edilmesi- Takvim, saat, ağırlık ve uzunluk ölçülerinin değiştirilmesi- Hafta tatilinin Cuma gününden Pazar gününe alınması- Tevhid-i Tedrisat Yasası’nın Çıkarılması Eğitim ve Öğretim Birliği KanunuKaynak – En Kapsamlı Atatürk Sitesi tarafından muhtelif TC İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Konulu Ders Kitapları ve Çeşitli Belirli Günler ve Haftalar ile İlgili kitaplardan derlenerek oluşturulmuştur. - Okuma Sayısı Bu yazı 24292 defa okunmuştur. Şapkalarla ilgili daha iyi bilinen şiirlerden bazıları arasında 1867 şiiri "Coom, Bonnet'e bir" Şal ", Thomas Blackah," The Crumpetty Tree ", Edward Lear," Şapka'nın Ölümü "yazıyor ve James Tate tarafından "Ünlü Şapkaların Listesi". Ayrıca "Bat, Bat, Şapkamın Altına Gel" adlı bir Bahama Amerikan çocuk kafesi de var. Şapkalar ve baş örtüleri, sosyal durumu iletmek, kullanıcıyı unsurlara karşı korumak, bireysel tarzı ifade etmek ve dini ilişkileri iletmek için binlerce yıldır kullanılmaktadır. Çağlar boyunca popülerliklerine rağmen, şapkaların birincil konu olduğu bilinen az sayıda şiir vardır. Antik Yunanistan, şapka kullanmak için bilinen en eski kültürlerden biridir. Orta Çağ'da, hemen hemen herkes bir tür baş örtü takıyordu ve bu tip giyilen sosyal statü. 1800'lerde kadınlar için en popüler şapka stillerinden biri kurdela, çiçek ve tüylerle süslenebilen geniş kenarlı kaputtur. 2014 yılında dünyadaki en popüler şapka stillerinden bazıları; ascot, akubra, bere, bere, Panama, devriye şapkası, Fez, Fedora, beyzbol şapkası ve fötr şapka. Diğer yaygın kafa kaplamaları yün, Ghutrah, türban, toque ve başörtüsüdür. Haberler > Her Türk'ün Bilmesi Gereken 15 Tarih Bilgisi - 0815 Tarih, ilkokulda hocamıza ''Ne işimize yarayacak?'' diye sormadığımız derslerden birisiydi. Bu içerikte de Türkiye'de yaşayan her vatandaşın en azından büyük çoğunluğun bilmesi gereken tarih bilgilerini bulacaksınız. 1. Tarihteki İlk Türk Devleti Lisedeki eğitim hayatımızda da defalarca öğretilmiş bir bilgidir. Biz tarihteki ilk atalarımızı Asya Hun Devleti olarak kabul ederiz. Fakat Türk adı ilk defa Göktürk Kağanlığı ile Tarihteki ilk atalarımızı Asya Hun Devleti olarak kabul ederiz. 2. Attila Atilla, Avrupa Hun İmparatorluğu'nun en büyük ve en tanınmış zamanlarda devleti kardeşi Bleda ile ortak olarak yönetirken, kardeşiyle görüş ayrılıkları yaşamış ve Bleda'nın hayatına son vererek kendisini devletin hükümdarı ilan etmiştir. 445 yılında devletin başına geçen Attila Avrupa üzerindeki hakimiyeti ve yaptığı seferlerle Avrupalılar arasında ''Tanrının Kırbacı'' olarak adlandırılmıştır. Avrupa'ya korku saran hükümdar Attila'nın 453 yılında evlendiği eşi tarafından düğün gecesi zehirlenerek öldürüldüğü kabul edilmektedir. Mezarını bugün hiç kimse bilmemektedir. Cenazesine katılanların hepsi, mezarın yerini bildikleri için yıllarca Avrupa'ya hükmetmiş ve devletleri kendisinden korkutmuş bir Türk hükümdardır. 3. Kürşad Ayaklanması Kürşad Ayaklanması, biz Türklerin ilk bağımsızlık hareketlerinden birisi olarak olay Çin kaynaklarında Chieh-she-shuai adlı birisinin isyanı olarak çok kısa bahsedilir. Chieh-she-shuai, Göktürk Kağanlığı soyundan gelmektedir ve Çin'in yabancı generallerinden birisidir. Göktürk Devleti'nin 630 yılında Çin egemenliği altına girmesiyle, birçok devlet görevlisi ve hanedan üyesi zincire vurulmuştur. 630-680 yılları arasındaki bu dönem Türklerin 50 senelik esareti olarak ifade Ayaklanması olarak bahsedilen olaya göre Chieh-she-shuai 639 yılında, Göktürk esaretine son vermek için topladığı 40 askeriyle, Çin imparatoruna suikast planı yapmıştır. Amaç; İmparatoru öldürerek Çin'i karıştırmak ve esir Göktürk hanedanı üyelerini kaçırarak Ötüken'de yeniden Göktürk Devleti'ni kurmaktır. Fakat işler yolunda gitmez, imparatorun öldürüleceği gece çok şiddetli bir fırtına kopar ve imparator o gece saraydan dışarı çıkmaz. Chieh-she-shuai planın açığa çıkması ve Türk esirlerin öldürülmesi riskini göz önünde bulundurarak, 40 askeriyle birlikte Chiu-ch'eng Sarayı'na saldırır. O gece sarayda adeta bir kıyım başlar. Chieh-she-shuai ve adamları hiç kimsenin tahmin edemeyeceği kadar Çin askerine karşı koymayı başarır. Fakat dışarıdan gelen destekle birlikte Çin askerlerinin sayısı arttıkça artar. Çinliler artık karşı koyulamaz duruma gelince Chieh-she-shuai ve sağ kalan adamları atlarla kuzeye doğru kaçmaya çalışırlar. Arkalarından gelen Çin askerlerinin ve Chieh-she-shuai'ın fedailerinin bir çoğu Vey Nehri'ni geçmeye çalışırken boğulurlar. Nehri geçenlerde bir süre sonra yakalanır ve katledilirler. Chieh-she-shuai ismini Nihal Atsız, yazdığı romanında, okunmasının kolay olması için Kürşad olarak Ayaklanması, biz Türklerin ''Ya istiklal ya ölüm'!' ilkesinin tarih boyunca korunduğunun bir göstergesidir. 4. Kutalmışoğlu Süleyman Şah Süleyman Şah günümüzde, türbe operasyonuyla Türkiye'deki herkesin adını duyduğu fakat kim olduğunu iyice bilmediği birisidir. Kutalmışoğlu Süleyman Şah veya bir başka değişle I. Süleyman Şah Anadolu Selçuklu Devleti'nin kurucusudur. Kendisi yanlış bir biçimde, okullarda okutulduğu üzere Ertuğrul Gazi'nin babası olarak tanınır. Bu bilgi doğru değildir çünkü Süleyman Şah ve Ertuğrul Gazi kronolojik olarak birbiriyle ilişkilendirilemez. Bu yanlış bilginin ve tarihi karışıklığın sebebi popüler tarih yazıcılığından Şah Anadolu Selçuklu Devleti'nin kurucusudur ve 1075-1086 yılları arasında devlete yılında yapılan Ayn Seylem Savaşı bir savaşta at üstünden düşerek vefat ettiği rivayet edilir. 5. Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu Osmanoğulları Beyliği 1299 yılında Söğüt ve civarında Osman Bey tarafından kurulmuştur. Fakat ülkemizin en önemli tarihçisi Halil İnalcık, Osmanlı'nın kuruluşunu 1302 olarak kabul etmektedir. Bunun sebebi de Osmanlı'nın ilk savaşı 1302 Bafeus Muharebesi veya diğer adıyla Koyunhisar Savaşı'dır. Bu savaş tarihte Bizans ve Osmanlı arasındaki ilk çarpışmadır. Halil İnalcık hoca, Osmanlı'nın asıl kuruluşunun bu savaş sonrasında gerçekleştiğini söyler ve bu sebeple kuruluşu 1302 olarak kabul Beyliği 1299 yılında kurulmuştur ve ilk zaferini 1302 yılında Koyunhisar Savaşı sonucu, Bizans'a karşı kazanmıştır. 6. Osmanlı Padişahları Tabi ki 36 padişahı buraya yazarak uzunca bir liste oluşturamayız. Fakat herkesin bilmesi gereken hükümdarları şu şekilde Padişah Osman Bey1299-1326-Osmanlılarda İlk Halife Yavuz Sultan Selim-46 sene ile en uzun süre tahta kalan padişah Kanuni-93 gün ile en kısa süre tahta kalan 30 Mayıs 1876-31 Ağustos 1876-Osmanlılarda Son Halife Abdülmecit Efendi-Son Padişah Vahdettin 7. Tarihteki 16 Büyük Türk Devleti Çoğumuzun Cumhurbaşkanı'nın sarayında, bu devletlerin temsili askerleriyle çektirdiği fotoğrafı hatırlarız. Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldız bu önemli 16 Türk devletini simgeler. Aynı zamanda Milli İstihbarat Teşkilatı'nın logosundaki 16 yıldızda bu devletleri listesi şu şekildedir Hun Hun Hun Hun Selçuklu Orda Devleti 8. Tarih Boyunca Türklerin Kullandığı Alfabeler Oktay Sinanoğlu ''Türkçe giderse Türkiye'de gider.''Dil,şüphesiz ki bir toplumun ve devletin en önemli unsurlarından boyunca farklı Türk devletleri farklı alfabeler kullanmıştır. Bu alfabeler şu şekildedir Alfabesi 9. Türkiye İsminin Kökeni Çoğumuz yıllardır üstünde yaşadığımız toprak parçası olan vatanımızın adının nereden geldiğini dahi bilmiyoruz. Bilmemek değil öğrenmemek ayıptır,işte biz çoğunlukla öğrenmemek ayıbını işliyoruz. Öncelikle bizim vatanımıza Türkiye ismini biz ismi İtalyanlar vermiştir. İtalyanlar ülkemize, Türklerin yurdu manasına gelen ''Turchia'' veya ''Turcmenia'' derlermiş. Orta çağ Alman seyyahları da ülkemiz için ''Turkei ve Türkenland'' isimlerini kullanırmış. Aynı zamanda Fransızlar da ülkemiz için Turquie derlermiş. kaleme aldığı seyahatnamesinde,Nicolas de Nicolay,ülkemiz için ''Turkei'' adını kullanmıştır. Zamanla dilimizdeki değişimlerle ülkemizin adı şimdiki telaffuzumuz Türkiye şeklini vatanımızın ismini tarihte ilk olarak İtalyanlar,Turchia olarak söylemiştir. 10. Fatih'in İstanbul'u Fethettiği Yaş Fatih Sultan Mehmet 1453 yılında 21 yaşındayken İstanbul'u Nihat Asya'nın Fetih Marşı şiirinde dediği gibi ''Fatih'in İstanbul'u Fethettiği yaştasın.'' hitabı, 21 yaşındaki herkesin üstüne alınması gereken bir nutuktur. 11. Önce "Türk Müyüz Yoksa Müslüman Mıyız?" Sorusu Gayet felsefi bir soru olan bu cümle bir o kadar anlamsız ve bilgi Türklük bir ırk sıfatı iken Müslümanlık dini bir inanıştır. Yani biz ırk olarak Türk, dini olarak Müslümanız. Kronolojik olarak değerlendirirsek, önceleri yine tek Tanrılı bir dine inanırken, zamanla İslamiyetle tanıştık ve Müslümanlığı Araplarla tanışıp, İranlılardan İslamiyeti öğrenene kadar Müslüman biz, Müslüman Türkleriz. 12. Savaşı'na Girişimiz Cihan harbi başladığında ''tarafsız kalan bertaraf olur'' düşüncesiyle İngiltere saflarında savaşa girmeye uğraştık. Fakat İngiltere bizi kendi müttefiki olarak istemedi. Savaşı'nda bizimle müttefik olmak için çok çaba sarfedeceklerdi.. Bunun neticesinde savaşın ilk aylarında tarafsızlığımızı koruduk. Ta ki Goeben ve Breslau Alman zırhlılarının boğazlarımıza sığınmasına bu Alman gemilerinin kumandanı Koramiral Wilhelm Souchon, 3 Ağustos 1914 günü kendi üstlerinden, Osmanlı'nın başkenti İstanbul'a doğru gitme emrini aldı. Indomitable ve Indefatigable isimli İngiliz zırhlıları ile karşılaşan Alman gemileri hızlıca Sicilya'ya doğru kaçmayı Souchon kumandası altındaki Alman gemileri 10 Ağustos 1914 öğleden sonra Çanakkale Boğazı'na ulaştı. Enver Paşa'nın telgrafı ile gemilerin boğazdan geçip İstanbul'a gelmesine izin verildi. Alman gemileri 11 Ağustos 1914 günü İstanbul Boğazı'na demir attılar. Bunu öğrenen Rusya, Fransa ve İngiltere'nin diplomatik baskıları sonucunda, Osmanlı bu iki geminin Almanlar'dan altın karşılığında satın alındığını ve isimlerinin Yavuz, Midilli olarak değiştirildiğini açıkladı. 16 Ağustos 1914'te gemilere Osmanlı bayrağı çekildi ve Alman mürettebat Osmanlı asker kıyafetleriyle giydirildi. Önceleri Osmanlı Devleti'nin tarafsızlığı Almanya'nın da işine gelirken, Avusturya-Macaristan hattında Rusların üstün gelmesi Almanlarda, Osmanlı Devleti'ni müttefik olarak yanında görme isteğini doğurdu. Bunun üzerine Koramiral Souchon 14 Eylül 1914 itibariyle gemilerin Karadeniz'de bir tatbikata çıkması önerisini sundu. Osmanlı bu öneriyi defalarca reddetti. Netekim 27 Ekim 1914 günü Koramiral Souchon komutasında Goeben Yavuz,Breslau Midilli ve diğer 9 Osmanlı gemisi Karedeniz'e açılarak Odesa, Sivastopol, Novorossisk ve Fedosya limanlarını bombaladı. Bu olay üzerine 2 Kasım 1914'te Rusya 5 Kasım da ise İngiltere Osmanlı Devleti'ne karşı savaş ilan etti. 13. İstiklal Marşımız 1921 yılında Kurtuluş Savaşı ruhunun benimsenmesi için Maarif VekaletiMilli Eğitim Bakanlığı öncülüğünde bir şiir yarışması başlatılmıştır. Bu yarışmaya 724 şiir katılmıştır. Mehmet Akif Ersoy ilk başta,yarışmada birinci seçilecek şiire para ödülü verildiği için katılmak istememiştir. Fakat dönemin Maarif Vekili Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver'in ısrarlarıyla şiirini yarışmaya göndermiştir. Yapılan elemeler sonucunda Mehmet Akif Ersoy'un şiiri oy çoğunluğuyla birinci seçilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından alkışlar eşliğinde ve coşkuyla okunarak İstiklal Marşı olarak kabul edilmiştir. Daha sonra 1922 yılında Osman Zeki Üngör tarafından, günümüz şeklince bestelenmiştir. Marşın orkestrasyonunu Edgar Manas yapmıştır. Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşı'nın Türk milletinin bir eseri olduğunu Akif Ersoy 'Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.' 14. Anayasalarımız Türkiye'de anayasal süreç 1808'den başlayıp günümüzde halen uygulanan uzun bir süreçtir. Tarihimizde hazırlanan anayasalar ve tarihleri şu şekildedir İttifak1808 Fermanı1839 Fermanı1856 Esasiye1921 anayasası Anayasası2010 yılında yapılan halk oylamasının kabulü ile 1982 Anayasasının birçok maddesi değiştirilmiştir. 15. Şapka İnkılâbı Şapka İnkılâbı,Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanından kısa süre sonra,1925 yılında düzenlenen bir yasadır. Bu yasada erkek vatandaşların kafasını örtme uygulamaları ve şapka takma şekli düzenlenmiştir. Osmanlı döneminde erkeklerin taktığı fes ve sarık yerine batılı erkeklerin kullandığı fötr şapka getirilmiştir. Fötr şapka başlarında şıklığın simgesi olarak fötr şapkalar takım elbisenin yanında bir aksesuar olarak erkeklerin gözdesi haline gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nde bu kanun sonunda kanuna itiraz eden ve eski adetlerini bırakmayan bir takım vatandaşların idam edildiği söylentisi yıllardır söylene durmuştur. Hiçbir vatandaşımızın Şapka Kanunu gerekçesiyle idam edildiğine dair bir belge yoktur. Dönemin İslam alimlerinden İskilipli Mehmet Atıf Hoca'nın yazmış olduğu, ''Frenk Mukallitliği ve Şapka'' adlı eseri yüzünden idam edildiği söylense de bu bilgi yanlıştır. İskilipli Atıf Hoca bu eseri kanun çıkarılmadan önce yazmıştır. İdamının sebebi Şapka Kanunu'na itiraz etmesi değil, İngiliz Muhipler Cemiyeti'nin üyesi ve Teâlî-i İslâm Cemiyeti'nin başkanı olması sebebiyle vatan hainliği suçuna çarptırılmasıdır. ŞAPKA özellikle ilk çağdan itibaren kullanılan ve insan yaşamında önemli bir yer tutan aksesuar aslında. Hem bayanlar hem de erkekler için her zaman giyimin olmazsa olmazları arasında sayılmış ve gardıropların değişilmez giyeceği ünvanını almıştır… Şapka tarihini ; • İLK ÇAĞ • ORTA ÇAĞ • YENİ ÇAĞ • YAKIN ÇAĞ • İSLAMİYETTEN EVVEL VE SONRA TÜRKLERDE ŞAPKA TARİHİ diye beş ana zamana ayırmamız mümkün fakat bizi ilgilendiren İslamiyet sonrası şapka tarihidir ki bu noktada şapka toplumun kendi iç dinamiklerinde değişimlere yol açmıştır… Şapka, genelde Batılı ülkelerde giyilen bir başlıktır. Eski Türkçe’de şapkaya Şemsi sperli serpuş denir. Cumhuriyet öncesi kullanılan başlıklar Bu dönemde ilk görülen başlıklar sonra; Sarıktan fese, festen de şapkaya geçilmiştir. Osmanlı’da, çok çeşitli başlıklar kullanılırdı . En yaygını ise "kavuk" ve "külah"tı. Saraydaki yüksek rütbeli subayların giydiği başlık çeşidinin ise tam olarak 43'e çıktığı biliniyor. Hükümet ve devlet görevlilerine ayrılan başlık sayısı ise 27 idi. Hiç kimse kendine ait olmayan bir başlığı başına koyamıyordu. Sadrazamdan kâtibe kadar herkes, şapkalarından tanınırdı. Öyle ki bu mezar taşlarına bile yansımıştı. Fese geçiş Sarık kullanımı Yeniçeri Ocağı'nın kaldırıldığı tarih olan 1826'ya kadar devam etmiştir. O tarihi takip eden günlerde, Akdeniz'de seferde bulunan Kaptan-ı Derya Deniz Kuvvetleri Komutanı Koca Hüsrev Paşa, Sultan İkinci Mahmud'un, Yeniçeri Ocağı'ndan geriye hiçbir alâmet ve kıyafet bırakmak istemediğini öğrenince, Tunus'tan bir miktar fes alıp tayfalara giydirir. İstanbul'a döndüğünde, subaylarıyla birlikte Padişah'ın huzuruna başında fesle çıkar. Fes, yenilikçi Padişah'ın çok hoşuna gider. Tunus'tan hemen elli bin adet fes getirtilir. Bu noktadan sonra, Osmanlıdaki ilk fabrika sayılan İstanbul Eyüp Sultan'daki Fes hane, devlet memurlarına başta fes olmak üzere başlık yetiştirmek için kurulmuştur. 1828'de çıkartılan bir kıyafet nizamnamesiyle de fes resmî başlık olur. Zamanla moda haline gelir. Öyle ki, Fesi, bir dönem kadınlar bile kullanır. Enveriye Jön Türklerin de Atatürk İnkılâpları'na benzer projeleri vardı. Başkomutan Vekili Enver Paşa'nın, Birinci Dünya Savaşı sırasında, siperli başlık giyip orduya da giydirdiği bilinir. Bu şapkalara halk arasında "enveriye" denmiştir. Cumhuriyet döneminde şapka Erzurum Kongresi sonrası, vakit gece yarısını geçmiş. Mustafa Kemal Paşa, İbrahim Süreyya Yiğit ve Mazhar Müfit Kansu küçük bir odada çalışıyorlar. Aniden İbrahim Süreyya Bey, Mustafa Kemal Paşa'ya şöyle bir soru yöneltiyor "Paşam, başarıya ulaştıktan sonra... neler yapmayı düşünüyorsunuz?" Mustafa Kemal bu soru üzerine Mazhar Müfit'e dönerek, "Şimdi not et bakalım" diyor, "ama defterin bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar gizli kalacak. Bir ben, bir Süreyya, bir sen bileceksin. Şartım bu. Önce tarih koy 7-8 Temmuz 1919. Sabaha karşı." Ve zafer sonrası Türkiye’si için düşüncelerini tek tek yazdırıyor "Bir Zaferden sonra hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır. İki Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince gereken muamele yapılacaktır. Üç Tesettür kalkacaktır. Dört Fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka giyilecektir. Beş Latin harfleri kabul edilecektir." Mustafa Kemal, Anadolu'ya gönderilmeden çok önce kendi Türkiye’sini oluşturmuştu. Onu Anadolu'ya gönderen Sultan Vahdettin istemeden bir anlamda planlarını gerçekleştirmesine yardım eder. Atatürk'e göre şapka Şapka, çağdaş olma, evrensel medeniyete katılma, kafaların içini hurafelerden kurtarıp bilimsel düşünceye açma yolundaki çabaları destekleyecek en önemli adımdı. Kişinin kıyafetini değiştirmekle ruhsal yapısının da değişeceği varsayılıyordu. Bu noktada Gazi Mustafa Kemal, 23 Ağustos 1925’te yurt gezisine çıkarak Kastamonu’ya gittiğinde başında şapka vardır. Çevresindekiler, kendileri de şapka giydikleri halde bu durumdan rahatsız olmuştur. Kimileri de şapkayı “şems güneşsiperli serpuşbaşlık” diye tanıtmaya hazırlanır. Oysa Atatürk Kastamonu'da "Efendiler, Turan kıyafetini araştırıp canlandırmaya gerek yoktur. Medeni milletlerarası kıyafet, milletimiz için layık bir kıyafettir. Onu giyeceğiz. Ayakta iskarpin veya potin, üstünde pantolon, yelek, gömlek, kravat, ceket ve doğal olarak bunların tamamlayıcısı olmak üzere başta siperi şemsli serpuş; bunu açık söylemek isterim, bu başlığın ismine şapka denir."der. Ankara'ya döndüğünde kendisini karşılayan "üst düzey"lerin tamamı şapkalıydı. Bu hava ile birlikte moda anlayışı da değişmiş, hayat bir gün içinde başkalaşmıştı. 25 Kasımda Şapka Kanunu diye bilinen yasa çıkarılır. Memurlar artık şapka giyecektir. Fes yasaktır… O tarihten sonra fes ortadan kalkar, kentliler fötr şapka; köylülerse kasket giymeye başlar. Şapka devrimi anlaşılması pek de kolay olmayan bir toplumunda başlık, insanın dinini hatta toplumsal mevkiini ve yaptığı işi tanımlayan bir işarettir. İnsanlar öldüğü zaman, tabutun başucuna konan ve mezar taşı da onun şekline göre yapılan eşyadır. Şapka Müslüman olmayanlara özgü bir başlıktır. Öyle ki 2. Mahmut, Rumların da benzerini giydiği fesi asker ve memurlara giydirdiği için, şimşekleri üzerine çeker, kendisine “gavur padişah” diyenler çıkar. Atatürk’te Türkiye’yi yalnız kurumlar ve zihniyet olarak değil, görünüş bakımından da Avrupai yapmak ister. Prof. Dr. Sina AKŞİN’ e göre bu, basit bir taklit durumu değil, Türkiye’yi Sevr belasından uzak tutacak, Avrupa kamuoyuna, “Biz sizin gibi bir ülkeyiz, dolayısıyla sömürge olamayız, olmayız” iletisini en çarpıcı biçimde sunacak bir önlemdir. Çünkü kamuoyları başka bir ülkenin çok okul açtığını, çok fabrika kurduğunu kolay kolay algılamaz. Oysa bir ülkenin simgesi haline gelmiş başlığı atıp, Avrupa’nın başlığını giymek, yabancı kamuoyunun mutlaka dikkatini çekecek çok çarpıcı bir olaydır. Yine Sina AKŞİN’ e göre Şapka Devrimi’nin Türk Kamuoyuna da bir iletisi vardır. Çarpıcı bir biçimde, Türkiye’nin bir Avrupa ülkesi olacağı, ortaçağdan ya da yeniçağdanson çağa geçilmekte olduğu anlatılmak istenir. TBMM'de şapka görüşmeleri Hazırda bekletilen "Şapka iktisasına giyilmesine Dair Kanun" Tasarısı hemen Büyük Millet Meclisi'ne sevk edildi. Ama geçirmek çok kolay olmadı. Tasarı görüşülürken, taslağın anayasaya aykırı olduğu ileri sürüldü. Bunu ileri süren Bursa Milletvekili Nurettin Paşa'ya, Atatürk'ün yakın çevresinden zamanın Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt çok sert çıktı "Hürriyetin nasibi, irticaın elinde oyuncak olmak değildir? Ülkenin çıkarlarına olan şeyler hiçbir zaman anayasaya aykırı olamaz, olmaması mukayyettir belirlenmiştir." Herkes sustu. Şapka kanunlaştı. 25 Kasım 1925 Artık erkeklerin şapka dışında başlık giymeleri suçtu. Ama o sırada ülkede yeteri kadar da şapka da yoktu. İnsanlar şapkaya benzer ne bulurlarsa başlarına geçiriyorlardı. Hatta Rum kadınlarının giydiği şapkalar bile bir süre üst tabaka erkekler tarafından kullanılmış ve trajikomik görüntüler oluşmuştu. Şapka olayları Şapka Kanunu'nun çıkmasıyla birlikte Erzurum, Rize, Sivas, Maraş, Giresun, Kırşehir, Kayseri, Tokat, Amasya, Samsun, Trabzon ve Gümüşhane'de sert direnişler yaşandı. Ama hepsi çok şiddetli, hatta vahim bir şekilde bastırıldı. Oysa, şapkadan başka bir başlık giymekte direnmenin cezası, kanuna göre, üç aya kadar hafif hapisti. Ama şapka, İstiklal Mahkemeleri'nin en önemli konusu haline getirildi. Ve şapkaya direndikleri gerekçesiyle, başta İskilipli Atıf Hoca olmak üzere, Rize'de 8, Maraş'ta 7, Erzurum'da 4, Sivas'ta 3, İskilip'te 2, Menemen'de 28 olmak üzere, diğer yerlerle birlikte toplam 78 kişi idam edildi. Rize Sivas, Erzurum ve Maraş’ta ki başkaldırıların aksine Rize’de çıkan isyan yarattığı etki bakımından benzerlerinden ayrılır. İsyan sonucunda kurulan İstiklal mahkemelerinde 143 kişi yargılanır ve sanıklardan 14’ü On beş 22’si On, 19’u Beş yıla mahkum edilirken 8 idam cezası çıkar. İsyanın çıkış noktası Güneysu Güneysu eski adıyla Potomya Rize’den 13 Kilometre uzakta bir nahiyedir. bu dönemde nahiyeye bağlı köylerde ağalık düzeni hakimdir, çay yoktur, halkın geçim kaynağı sadece mısırdır, doğal bitki örtüsünü yarı yarıya komar ağaçları ve de diğer ağaç çeşitleri oluşturur. Cumhuriyet’in ilanından 63 yıl sonra İlçe hüviyetine sahip olabilecek olan Güneysu da başlayan isyanın haberini alan ve 1923 -1926 yılları arasında görev yapan zamanın Rize Valisi Mehmet Hurşit Bey vakit kaybetmeden durumu telgrafla Ankara’ya çektiği telgraf sonrası, Hamidiye kruvazörü Rize açıklarına gelip dağları topa tutar. Olayın ilginç yanı ise Hamidiye kruvazörü dağları topa tuttuğu zaman, Rize de devam etmekte olan bir isyan yoktur. Necip Fazıl KISAKÜREK’ e göre Güneysu’ dan şehir merkezine yürüyen insanların da çoğu kendi teslim olur. Necip Fazıl, isyana katılan insanları “şapka giymek istemiyoruz diyen ve her türlü fiili isyan davranışından çekingen; seyirci vede isyana körü körüne katılan 80 – 100 kişilik kalabalık” olarak tanımlar, ve bunu Son Devrin Din Mazlumları isimli kitabında açıkça belirtir Teslim olanlar hiç vakit kaybedilmeden İstiklal Mahkemelerine çıkartılır ve Takrir-i Sükun Kanunu doğrultusunca yargılanır. Yargılama sonucunda sekiz idam kararı çıkar, onlarca insan da Sinop ve Adana’da ki cezaevlerine gönderilir. 30 Aralık 1925 tarihli cumhuriyet gazetesi idam edilen 8 kişinin resimlerini yayınladıktan sonra bu konuda şu haberi geçer “Rize’den matbaamıza yazılıyor Köy İmamlarını ve bazı mürtecilerin teşviki ile 25-26 teşrinisinde başlayan isyan, Cumhuriyetin azm ve savleti neticesinde süratle bastırıldı. Bu isyan hareketinin seri bir şekilde bastırılmasında fedakar vali Hurşit Bey ile Jandarma Kumandanı Binbaşı Yusuf Bey’in büyük himmet ve gayreti vardır.” İdam edilen sekiz kişiden birisi olan Mustafa KAMBUROĞLU’ nun oğlu Mahmut Kambur’a göre Zamanın Potomya Merkez Camisi İmamı olan Hacı Sabit Civelek Efendi, Güneysu’ da olan gençleri toplayıp, onları galeyana getirmek amacıyla ilk vaazını Hacı Sabit Civelek, gençlere “Şayet babanız başına şapka koyarsa katli vaciptir onu vuracaksın;ve annen dul ise onu da sırtına alıp getireceksin” der. İsyana katılıp idam edilen Mustafa KANBUROĞLU VE 15 Yıl hapis cezası alan kardeşi Mahmut KANBUROĞLU arasında da, devletin isyana katılmış olanların teslim olması emri sonrası ilginç bir diyalog yaşanır. Mahmut KANBUROĞLU kardeşi Mustafa KANBUROĞLU’ na “Abi bu işin sonu kötü görünüyor. Gel, Batum’ a kaçalım” der. Mustafa KANBUROĞLU ise “Eğer kaçarsak gerçekten suçlu cami hocaları bize, teslim olanlara bir şey olmayacak dedi.” Şeklinde ilginç diyalog sonrası Mustafa KANBUROĞLU ve kardeşi Mahmut KANBUROĞLU Güneysu’ da kendi istekleriyle teslim olur. Teslim olanlardan; Alihocaoğlu Sabit, Muço Mehmet PEÇE, Latibeyoğlu Arslan PEÇE, Yakup Çavuş PEÇE, Kadir KOLİVAOĞLU, Hafız Şaban KOLİVA, KofaHasan KÜLÜNK VE Mahmut KANBUROĞLU’ nun idam kararları çıkar, ve cezaları bir gün sonra infaz edilir. Necip Fazıl’a göre idam kararının çıkmasında Güneysu’ daki karakol çavuşunun etkisi büyük olur. İsyancıların ilk olarak karakola yürümesi sonrası karakol çavuşu isyanı yatıştırmak amacıyla “ben sizin yanınızdayım” der. Sonrasında ise idam edilen sekiz kişiyi İstiklal Mahkemesinde teşhis eder. Mahmut KANBUR ’a göre İstiklal Mahkemelerinde yargılanan kişilere kendilerini savunma hakkı tanınmaz. Zaten Hafız Şaban, Yakup Çavuş ve Kofa Hasan dışındaki idam edilen insanlar kendi isimlerini dahi okuyup yazmaktan aciz, cahil kişilerdir. Eğer şapka isyanında suçlu aranacaksa bu, isyanın çıkış nedenini yeterince araştırmadan isyanı Ankara’ya bildiren zamanın valisi ve gençleri kışkırtan cami hocalarıdır. Halkı kışkırtan Potomya Merkez Camisi İmamı Hacı Sabit Civelek Efendi’nin kendini kurtarması İstiklal Mahkemesinin dört hakimi vardır ve hepsinin de ismi Ali’dir.Kel Ali, Kılıç Ali, Ali Gali ve Ali Necip Mahkeme Mübaşiri’nin adı da Ali CİRİKOĞLU. Mahkeme kapısında Laiksel Mahkemesi, içerisinde de Takrir-i Sükun Kanunu yazar. Bu noktada Mahmut KANBUR’ un söyledikleri çok ilginç “İmam Hacı Sabit Civelek, Mahkeme heyetine; ben, elli sene Potomya ’da hocalık yaptım. Hiç ecelinden ölen bir adan yumadım. Hep kanlı gömlek yıkadım. Bu insanlar benim dediğimi yapmaz ki ben bu insanları isyan ettireyim der ve eline aldığı bir fötr şapkayı öpüp başına takar!” Bu sayede Hacı Sabit CİVELEK ceza almaktan kurtulur. Şapka İsyanını yaşayan insanlardan birisi de Osman MATARACI’ İsyanı meydana geldiğinde daha beş yaşındadır. Şapka Kanunu çıktığı anda amcası Mehmet MATARACI İstanbul’dan 10 adet şapka sıralar amcasının evinde yaşamakta olan Osman MATARACI, bahçıvanları Ahmet’le birlikte başlarında şapka olduğu halde babasının yanına gider. Bu duruma çok kızan babası Osman MATARACI’ yı ve bahçıvanları Ahmet’i bastonuyla de geriye, kardeşinin evine gönderir. Sonrası mı? İsterseniz gelişen olayların gerisini bizzat Osman MATARACI’NIN ağzından çıkan şekilde okuyalım “O sıralar Rize’de ortalık süt limandı. Vilayette hiçbir isyan belirtisi yoktu. Hamidiye geldi ve dağları topa tuttu. Sonra Hamidiye kumandanı Valiyle görüştü. Birkaç gün sonra, Şimdiki Ses Sineması Binasında İstiklal mahkemesi kuruldu ve idam kararları çıktı. Tan otelinin önünde üç kişi, iskelenin başında iki, ve şimdiki Belediye Parkında üç kişi daha asıldı.” Osman MATARACI’ ya göre babasının şapka takılmasına karşı çıkış sebebi tamamen geleneklere bağlılıktır. Fakat olayın ciddiyetini anlayınca, babası da evden kovulmalarının akabinde başına büyük bir fötr şapka koyar… Şapka İsyanında suçsuz yere yargılanıp ceza alanlar da olur. Erzurum da çıkan isyan sonrası yargılananların infazını görenlerden biri de Ahmet KANBUROĞLU’ dur. Rize’ye döndüğünde, köy ağası olan babası Ali Bey’i etrafına gençleri toplayıp onlara şapkaya karşı çıkılması gerektiğini anlatırken bulan Ahmet KANBUROĞLU, babasına “ben Erzurum’da yaşananlara şahit oldum, gittiğiniz yol iyi bir yol değil, sen gençleri kandırmaya çalışma, hepiniz toprak kokuyorsunuz” der. Oğlunun kendisine karşı çıkmasına çok kızan Ali Bey Ağa “Sen benim oğlum değilsin, bak kardeşin Fazlı senden daha küçük olmasına rağmen senden daha yürekli” diyerek Erzurum’dan hasta dönen Ahmet KANBUROĞLU’ nu tersler. Fazlı KANBUROĞLU’ nun yaşı ise daha on yedidir. Şapka isyanı sonrası Ali Bey’in evine baskın düzenleyen asker, isyanı benimsemeyip isyana katılmayan Ahmet KANBUROĞLU’nu tutuklar. Haksız olan bu tutuklamanın nedeni, aslında isyana Ahmet’in katıldığı fakat onu ceza almaktan kurtarabilmek için yaşı küçük olan Fazlı KANBUROĞLU’ nun isyana katıldığının söylenerek Ahmet KANBUROĞLU’ nu ceza almaktan kurtarmak olduğunun düşünülmesidir. Sonuçta Ahmet KANBUROĞLU yargılanır ve On Beş yıl hapis cezasına çarptırılır. 4,5 yıl cezasını çektikten sonra affedilir. Dünya devrimler tarihi incelenecek olursa kansız bir devrimin gerçekleşmediği kolayca yada büyük çapta; bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde çıkan Şapka İsyanından etkilenen bütün bir şehir halkı olmuştur. Yeri geldiğinde ironik bir pişmanlık yaşayarak “Atma Hamidiye atma, şapka da takacağuk, vergi da vereceğuk..."

şapka kanunu ile ilgili şiir